4 Eylül 2008 Perşembe

el jardin de los morenos

denizi seven çocuk
yüzme bilmemesine gerekçe:
o güzelim patiskayı yırtamam ki!

geceyi seven çocuğun dargınlığı
göz kapaklarıyla.

kekeme çocuğun nedeni basit,
söylenecek bi dünya
yetişemiyor dilim.

ben esmerdim hep,
güneşi sevdiğimi büyüyünce anladım.

26 Şubat 2008 Salı

şimdi ve burada



cinim gideli birkaç ay oluyor. biraz ben "git" dedim, biraz o"sıkıldım buo telden". kendimi avutmak için mi böyle söylüyorum, bilmiyorum. ama artık gerçeğimle baş başa kaldım. herkes gibi.

akşamları bitip tükenmeyen dipsiz sorular yok artık. dumurdan dumura uğratan hal tahayyülleri de... çok şey öğrenmiştim ama. kendi hakkımda, dünya hakkında, sorgulamadan öyleymiş gibi kabul ettiğim pek çok kavram hakkında. her şeyden önce aslında "olabileceklerin en iyisi" olan bir dünyada yaşıyor olmadığımı öğrendim. sen-ben-öteki gibi ayrımların kafamızda yarattığımız yapay ayrımlar olduğunu. sonra insan olan eşref-i mahlukatın ne kadar zavallı olduğunu:

düşünsenize, modern bilimin ve felsefenin üzerine inşa edildiği biricik savlardan birisi kant'a ait olan, zihnimizdeki zaman ve mekan kategorileriydi. ve görünen o ki bu doğrudur. doğrudur; çünkü zavallı biz insan-insanlar evreni açıklayabilmek için bir çapaya gereksinim duyarız. ekonomide döviz ya da faiz, futbolda ön libero, zihinde zaman ve mekan...

oysa cinimle geçirdiğim sayısız gecelerde anladım ki, bu evren sadece kendisini görmeye ayarlı gözlere göre her an yeniden kuruyor kendisini. gördüğümüz şey evrenin kendisi değil;ama evrenin bir görüngüsü. ona bakacak olan gözlerde ki ayarı değiştiremediğimiz sürece hep görüngünün teferruatlarıyla boğuşup duracağız. yani bir devin saç diplerinde yaşayan bitin saç ucuna kadar tırmanıp tanrının gözlerine bakmış olması bir masal. ya da iki boyutlu bir evren de günün birinde bir yele kapılarak havalanan ve diğer türdeşlerine yukarıdan bakan sefil geometrik terane de bir masal.

baktığımız yerden görebildiğimiz kadarıyla yetinmek zorundayız. o halde ötesini aramaktansa "şimdi ve burada" yla meşgul olmak en doğrusu. şimdi ve burada ne görüyoruz?şimdi ve burada ne görmek istiyoruz?

cinim burada olsaydı onunla türban konusunu konuşmam olanaksızdı. ona bu örtüyü ve yüklendiği anlamları anlatmak için seçeceğim tüm sözcükleri tek tek ve sabaha kadar açıklamak zorunda kalırdım. tıpkı emek ve sömürü konusunda olacağı gibi. sonunda o bana öyle bir açıklama yapardı ki, aramızdaki tanımlanamaz uzaklığı hayretler içinde fark eder, sabahlara kadar zihnimi kurcalayan yüzlerce soruyla baş başa kalırdım.

kendimle baş başa kalmak en doğrusu sanırım; sanırım cinim de bu yüzden gitti.
kendimle ve şimdi-burada'yla baş başayım. bu yeniden-buluşma beni mutlu ediyor.
bunun için cinime teşekkür borçluyum.