8 Mart 2007 Perşembe

Çay Kaşıkları Şıngırdayacak Boş Bardaklarda

dün cinim okumuş yazdıklarımı. aynasını aradı tüm gece yüzümde... bende ayna yok dedim, ben senin aynanım, dedim. pek inanmadı sözüme. bir ara küstü. biraz uyudu, sonra alıp gölgesini çıkıp dolaştı biraz. evet cinlerin de gölgesi olur. cinlerin gölgesi duvara, tahtaya, gece lambasında yatağa düşmez. gölgeler havada asılı kalır cinlerde... belli bir açıyla, belli bir zamanda bakarsanız görebilirsiniz. pek çoğunuz bu gölgeleri bir yansıma sanabilirsiniz. ama değildir. cininiz oralarda bir yerlerde size bakıyordur, sizde kendisine bakıyordur...

ayna, dedim cinimle aram bozuldu. oysa zekidir, akıllıdır, her zaman birinci anlamıyla anlamaz söylenenleri. ardındaki anlamı arar, duruma denk düşen en uygun olanını seçer. ama bu sefer böyle olmadı. ayna aradı yüzümde. bulamayınca kırıldı biraz. sözcüklerim yetmedi ona: ayna bir cini yetinmesiz yapabiliyormuş demek.

sonra ben uyudum. sabaha karşı geldi. kokusuz ve ağırlıksız olduğu için gölgesinden anlıyorum neler yapmış olduğunu. parkın kedileriyle dolanmış belli. parkın kedilerine sarılmış. tekir'e senin aynan var mı, diye sormuş, bu da çok belli. tekirle anlaşamamışlar. daha çok üzülmüş.

geldi, gölgesini altına aldı, kendisini ters yüz ederek boş bir yastık kılıfı gibi gidip gardrop kapağına serildi. sabah uyandığımda yoktu. bir süre böyle olacak sanırım. zamanla o da sıkılacak bu ağır duygusallıktan. yine şımarmaya, konuklarım evdeyken ışıkları yakıp söndürmeye, çay kaşıklarını boş bardaklarda şıngırdatmaya başlayacak. eski günlere döneceğiz eminim.

bunu biraz da tekir'in bırakmış olduğu kokudan çıkarıyorum.

Hiç yorum yok: